Ocakbasinin iyisi cep yakmaz - Ocakbasinin iyisi cep yakmaz
13.03.2009
28 yildir ayni aile tarafindan isletilen Harbiye'deki Güler Ocakbasi'nin müdavimleri, kusaktan kusaga artiyor. Bu ilginin nedenlerinin ba.inda da garsonlarinin sicakligi, meze ve etlerinin lezzeti kadar hesabin makul olu.u geliyor..
Bugünlerde herkes birbirine, "Ne haber, isler nasil'" diye soruyor. Yeme içme sektöründe bu soruyu yönelttiginiz 10 kisiden sekizi, "Berbat. Isin içinden nasil çikacagiz, bilmiyorum," yanitini veriyor. Kuskusuz her sektörün sancili günler geçirdigi günümüzde yeme içme sektörünün de krizden etkilenmemesi söz konusu olamaz. Ancak buna ragmen bazi restoranlarin krize aldiris etmeden gayet iyi is yaptigi görülebiliyor. Bunun mutlaka bir sirri olmali diye düsünürken, aklima yillar önce Kalamis Yelken Kulübü'nde biz gençlere sosyallesmeyi ögreten, tanidigim en iyi organizatör Mario Pari'nin öyküsü geldi. Bizim 'Sinyor' diye andigimiz Bay Pari, 2. Dünya Savasi patlak verdiginde bu ülkede yasayan herkes gibi kriz ortamindan etkilenmisti. Ancak Tünel taraflarinda bir taverna, Beyoglu'nda bir lokanta açmis, zaman içinde gemilere de kumanya vererek savas dönemini rahatlikla atlatmisti. Bizlere yillar önce söyledigi su sözleri hiç unutmam: "Eger yeni ayakkabi alacak paran yoksa yenisini almaz, pençe yaptirirsin; pantolonunun agi erirse, ördürürsün. Ama karnin acikirsa, mutlaka yemek yemek zorundasin. Yemekleri iyi, fiyatlari çok makul, servis personeli güler yüzlü, ortami da keyifli bir restoran açarsan, savas yillarinda bile para kazanabilirsin, insanlar akin akin gelirler," derdi Sinyor. Bu sözlerin ne kadar da dogru oldugunu bir kez daha görüyorum; Sinyor Pari'nin formülünü uygulayan restoranlar günümüz zor kosullarinda en az etkilenenler. Geçen hafta bir grup arkadasla Harbiye'deki bir ocakbasina gittik. Radyoevi'nin karsisinda, Notre Dames de Sion lisesinin yanindaki sokaktan inerken, yokusun ortalarinda, solda bir köse binada yer alan Güler Ocakbasi'ydi burasi. Bir restoran için hiç de uygun bir yer gibi görünmüyordu. Ancak eski bir binanin içindeki ocakbasinin üç kati da tiklim tiklim doluydu. Önceden rezervasyon yaptiran dostlarim, kebap izgarasinin yer aldigi giris katinda zorlukla bir masa ayarlayabilmislerdi. Hemen masalara az tuzlu tulum peyniri ve tereyagi tabaklari ile firindan yeni çikmis, dumani tüten sicak sicak pideler servis edildi. Karsimdaki izgaranin üzeri silme etlerle kapliydi. Bütün restoranin etleri burada pisiriliyordu ama içeride en küçük izgara kokusu, duman hissedilmiyordu; havalandirma mükemmeldi.
ÖNCE MEZE, SONRA SOHBET
Restoranin yan tarafindaki mutfak kismini ayiran vitrinli buzdolabinda bakla, kereviz gibi zeytinyaglilar göze çarpiyordu. Isteyene sarap, ama masanin çogunlugu için raki; su ve buz kovasi masanin baskösesinde yerini aldi. Salondaki müsterilerin çogunu tanidiklari belli olan garsonlar, bir anda masayi donattilar. Karisik salata, barbunya pilaki, patlican salata, yogurtlu ezme, az acili Gavurdag salatasi tabaklara aktarildi, kadehler tokusturuldu, ilk lokmalar midelerde altlik olusturdu. Artik sohbet baslayabilirdi. Masalarda hemen her yastan kadinli erkekli müsteriler dikkati çekiyordu. Bu da mekânin eski bir geçmisi oldugunun göstergesiydi. Nitekim 1981'den beri ayni aile tarafindan isletiliyormus; dolayisiyla buranin en az iki kusaktan müdavim kitlesi olusmus. Soguk mezeler yavas yavas mideye indirilirken tabaklara birer tane findik lahmacun birakti garson. Istanbul'da bu kadar iyi lahmacunu çok az yerde tadabilirsiniz. Üzerindeki harci zengin, eti kaliteli, hamuru incecik ve çok lezzetliydi. Bu arada birbiri ardindan etler servis edildi. Önce kuzu sis geldi; aninda silip süpürüldü. Sonra üç çesit sis köfte tabaklari sofrada boy gösterdi. Biri tavuk eti, fistik ve kasar rendesiyle yapilmisti sis köftelerin... Ikincisi kuzu eti, fistik ve kasarli versiyonuydu. Ben genellikle köftede peynir kullanilmasini yadirgarim. Ancak her iki kebap da çok basariliydi. Üçüncü sis köfte ise yine kuzu satir kiymasi ve yesilliklerle yogrulmustu. Masamizda sakatat sevenler çogunluktaydi. Ortaya birer porsiyon da izgara kuzu böbregi ve koç yumurtasi ismarlandi. Gecenin ilerleyen saatlerinde, kimsenin bir sey yiyecek halinin kalmadigi sanilirken, firinda tahin helvasi da sofrada yerini aldi ve sasilacak sey, ayni helvadan üç porsiyon daha ismarlandi. Ve nihayet sira hesap ödemeye geldi. Deneyimli dostlarim, "Göreceksin, kisi basi 50 liradan fazla gelmeyecek," dediler, hakli çiktilar. Bahsisiyle birlikte kisi basina 50 TL'ye mükemmel bir ocakbasi ziyafeti yasamis oldum. Gelirken, bu dar sokakta, restoranin önünde bekleyen park görevlisine aracimi teslim etmistim. Kalkmadan önce telsizle haber verildi. Ben kapinin önüne çiktigimda, yokusun alt taraflarinda park edilmis otomobilim de ayagima kadar getirilmisti.
An error has occurred! Please try again in a few minutes