http://lokantalarim.blogspot.com.tr/2014/03/krependeki-imroz.html
Beyoğlu meselesi...Damarlarımıza bu coğrafyanın coşkusu zerk edilmiş çok uzun zaman önce. Pek çok insanın girmeye korkuğu ara sokaklara, köhnemiş, isli yüzlü, terk edilmiş binalara vızır vızır girmişiz seksenli yıllarda. Üstelik de daha onlu yaşlarda, "karşının çocuğu" gibi bir yafta üstümüze yapışmışken yapmışız bunu. Bağdat Caddesi'ne "cadde" denilmeye başladığı, Kristal Büfe'de tuhaf bir piyasanın peydahlandığı, Özal'lı güzide senelerden bahsediyorum. "Cadde"ye bir miktar uzak, Fenerbahçe semalarında yatıp kalkan bendeniz, okul durumundan mütevellit, o son kertede civcivli onbir ile ondokuz yaşlarımın arasında, hani tam da eprimiş romanlarda "ilkgençlik yılları" diye tabir edilen heyecanlı bir yaşımda, Kuledibi mezbelesinde soluk alıp vermeye başlamışım. Eh, insan her allahın günü Kuledibi'ne giderse, kerhaneyi de bilir, Yüksekkaldırım'ı da, trafiğin çift yönlü aktığı Cadde-i Kebir'i de, randevuevlerini de, artık pek rastlamadığımız pavyonları da, Kulis ve Papirüs'ü de ve şüphesiz ki belli başlı tüm lokantaları da. Bunları bilen adam, yaşlar ilerledikçe, ufaktan meyhane sorunsalına da aşina olur Beyoğlu'nun. Ölçer-biçer, o şıngır mıngır ülkenin farklı batakhanelerini karşılaştırır zaman içinde birbiriyle. Sonunda, yeterince bilgiye sahip olunca (yirmibeş sene su gibi geçmiştir neticesinde) kendi küçük adacıklarını oluşturur kişioğlu. "Şu meyhaneye giderim, bu bölgedekilerin pek yüzüne bakmam, oranın ciğeri iyidir, buranın favası kötüdür, vs vs..."
Daha önce yazdıklarımı okuyanlar aşağı yukarı duruşumu bilirler bu mesele gündeme geldiğinde. Ben Asmalımescit taraflarını şenlendiren meyhanelerin adamıyım daha çok. Bir numaramın Cavit olduğunu çok önceleri yazmıştım. Diğerleri sonradan gelir. Bana kalırsa, bu tarz mekanlar söz konusu olduğunda, Beyoğlu'nda iki temel adacık yer almaktadır: Asmalımescit mıntıkası ve Balık Pazarı-Çiçek Pasajı bölgesi. Bendeniz ikinci bölgenin pek müdavimi sayılmasam da, belirli lokantaları ziyaret etmeyi ihmal etmem sene içinde. Bunlardan birisi, Çiçek Pasajının göbeğinde yatan, kabak kızartmanın İstanbul'daki tartışmasız efendisi, Seviç'tir. (ki kendisini burada detayları ile yazmıştım). Diğeri ise, Nevizade keşmekeşinin en sonunda karşılaşacağınız, pek vakur, bir o kadar da alımlı İmroz'dur.
Bir zamanlar gittiğim Kuşadası barlar sokağının tuhaf barlarının kapılarında insanla göz teması kurmaya çalışan ve bunu başardığında mide kaldırıcı danslarla size yanaşmaya çabalayan, bunu da başarı ile gerçekleştirdikten sonra, kolunuzdan çekiştirip sizi zorla bara sokmaya çalışan adamlar vardı. Bunun tufah bir versiyonunu Brüksel'de, her tarafı deniz mahsülü lokantaları ile kaplı köhne bir sokakta da gördüm. Müşteri çekmeye çalışmak için bar-lokanta "kapı"larından istifade etmek, aklı başında insanı cidden sinirlendiren bir yöntem aslında. Nevizade mecrasında da hemen hemen tüm işletmelerin kapılarında (ki özellikle yanınızda kadın varsa) "Abi buyur yerimiz var terasta" gibi birtakım cümlelerle sizi içeri davet eden kişiler mevcut. Sudan çıkmış balık gibi, insan seline kapılmış dolanan turistlerin üzerinde etkili olabilecek bu tacizkar yaklaşımın, bu kentte yaşayanları rahatsız edebileceği ne yazık ki anlaşılamamış durumda.
Ve sevgili dostlar, Nevizade Sokak'ta, kapısında birisinin durup da sizi içeri almaya çalışmadığı tek mekan, tahmin de edebileceğiniz üzere İmroz. Bu önemsiz detay bile, meyhanenin diğerlerinden farklı olduğunun ipuçlarını veriyor insana. Mekan size iyi hizmet ve yemekler sunduğunu daha kapısındaki tavrıyla çıtlatıyor adeta. "Benim sana sunacağım bir sürü şey var, yılışıklık dışında" diye fısıldıyor usul usul. İşte salt bu sebepten bile, Nevizade'nin incisi İmroz'a gidebilirisiniz Asmalı meyhanelerine alternatif aradığınız vakitlerde. Yeri çok kolay: İstiklal Caddesi'nde Taksim Tünel istikametinde yürürken, sağ tarafınızda gördüğünüz Çiçek Pasajı'nı hemen geçince, Balık Pazarı'na gireceksiniz. Dümdüz yürüyün Tarlabaşı yönüne doğru, tezgahlara dizilmiş balıkların simetrisine, sebze-meyvelere bakın. Ardından, sağ kolda Nevizade'yi göreceksiniz. Bu sokağı da dümdüz geçin. Sinir bozucu kalabalığa ve sokağın üzerinde sıkışan trafiğin anlamsızlığına aldırmamaya çalışın. Yolun en sonuna doğru, sağ kolda bütün haşmetiyle duran İmroz'a ulaşacaksınız. O daracık bölgede bile, açıkta oturabileceğiniz masaları mevcut İmroz'un, ama insan seli sizi rahatsız ederse (ki beni çıldırtma merhalesine getirdiğini rahatlıkla söyleyebilirim) içeride oturabileceğiniz bol bol yer mevcut. Bana hayli "Refikvari" görünen alt katta nispeten az masa var, ama gavur tabiriyle "cozy", küçük ve samimi bana kalırsa; üstte "salon", daha tepede ise "teras" bölümleri var. Hepsinde oturulabilir. Ama ben sakin ve muhabbete yönelik bir gece planlıyorsam salon bölümünü, daha "goygoy"lu bir gecenin arayışında debeleniyorsam alt katı seçiyorum.
Ne yaptığını bilen, güleryüzlü, babacan ve esprili garsonlar muzzamdır İmroz'da. Mekanın bu anlamda on puan alması kaçınılmazdır. Bir meyhanede olması gereken en iyi servisi alır, mutlu ayrılırsınız, kuşkunuz olmasın kesinlikle.
Yazımı taçlandıran soğuk meze tepsisinden de görebileceğiniz üzere, envai çeşit mezenin dans ettiği bir seçenekler cümbüşü geliyor masaya. Seçmesi zor. Hepsini yemek ya da tatmak olanaksız. O vakit, birçok denemeden sonra bendenizin süzgecinden sıyrılmış ve ön plana çıkmış olanlardan bahsedelim. Öncelikle, soslu torik söylemezseniz hayatınızın hatasını yapmış olursunuz bana kalırsa. İmroz'un özel lezzetlerinden birisi bu. Hem balık, hem meze... Ayrıca değme "fine dining" lokantalarında karşınıza çıkamayacak ölçide rafine bir dokunuş. Yanına ince ve yumuşacık servis edilen lakerdadan sipariş edin, korkmayın mezeleriniz fazla "balık balık" olacak diye. Patlıcan salatası güzel, ("bir Cavit değil"), ama Köpoğlu'su gayet iyi. Soğuk meze tabaklarının muktedir hakimi patlıcan ise, patlıcanın üç çeşidinden (salata, soslu, Köpoğlu), en lezzetlisi bu bence. Yeşil biber arası peynir getiriyorlar. Aman dikkat! Enfes bir tadı var, ama çok acı olabiliyor. Haydarisi standart, çok etkilemedi beni.
Ara sıcaklardan muska böreği, tabak tabak yiyebileceğiniz bir güzellik. Kızartmanın insanın içini bayıltan ağırlığı asla yok. Aksine son kertede hafif bir yemek yiyor izlenimine kapılıyorsunuz. İçideki peyniri hissederek yiyorsunuz. Kesinlikle bir cimrilik söz konusu değil. Kalamar tava da ağza layık bir yemek İmroz'da. Pek keskin olmayan bir tarator ile getiriyorlar. Ağızda mükemmel bir uyum yakalıyor bu ikili. Benden söylemesi, bir de karides güvecin tadına bakın. Çok lezzetli, bunu rahatlıkla söyleyebilirim, amma ve lakin, esas yapmanız gereken, bu muhteşem güvecin suyuna ekmek banarak harikulade bir şamandıra keyfine dalmak olmalı. Hayatımın en randımanlı şamandıralarından birini İmroz'da yaşadığımı itiraf etmeliyim.
Mekanın tatlıları ise, bu güzel yemeklerin üzerine yağ-şeker dengesini kurup insanı iyice rahatlatıyor. Kaymaklı incir tatlısı ve mustafakemalpaşa sipariş edin. Ağır ağır mideye indirin bu arkadaşları bir Türk kahvesi eşliğinde.
Sonra yerinizden kalkın, insan seline kapılıp bir sonraki durağınıza, evinize, başka bir Beyoğlu mekanına, ayaklarınızın sizi götürdüğü yere gidin.
Yüzünüzde bir gülümseme, midenizde hoş bir duygu olacağından adım gibi eminim.
-----10 Mar, 2014-----
http://lokantalarim.blogspot.com.tr/2014/03/krependeki-imroz.html
Beyoglu meselesi...Damarlarimiza bu cografyanin coskusu zerk edilmis çok uzun zaman önce. Pek çok insanin girmeye korkugu ara sokaklara, köhnemis, isli yüzlü, terk edilmis binalara vizir vizir girmisiz seksenli yillarda. Üstelik de daha onlu yaslarda, "karsinin çocugu" gibi bir yafta üstümüze yapismisken yapmisiz bunu. Bagdat Caddesi'ne "cadde" denilmeye basladigi, Kristal Büfe'de tuhaf bir piyasanin peydahlandigi, Özal'li güzide senelerden bahsediyorum. "Cadde"ye bir miktar uzak, Fenerbahçe semalarinda yatip kalkan bendeniz, okul durumundan mütevellit, o son kertede civcivli onbir ile ondokuz yaslarimin arasinda, hani tam da eprimis romanlarda "ilkgençlik yillari" diye tabir edilen heyecanli bir yasimda, Kuledibi mezbelesinde soluk alip vermeye baslamisim. Eh, insan her allahin günü Kuledibi'ne giderse, kerhaneyi de bilir, Yüksekkaldirim'i da, trafigin çift yönlü aktigi Cadde-i Kebir'i de, randevuevlerini de, artik pek rastlamadigimiz pavyonlari da, Kulis ve Papirüs'ü de ve süphesiz ki belli basli tüm lokantalari da. Bunlari bilen adam, yaslar ilerledikçe, ufaktan meyhane sorunsalina da asina olur Beyoglu'nun. Ölçer-biçer, o singir mingir ülkenin farkli batakhanelerini karsilastirir zaman içinde birbiriyle. Sonunda, yeterince bilgiye sahip olunca (yirmibes sene su gibi geçmistir neticesinde) kendi küçük adaciklarini olusturur kisioglu. "Su meyhaneye giderim, bu bölgedekilerin pek yüzüne bakmam, oranin cigeri iyidir, buranin favasi kötüdür, vs vs..."
Daha önce yazdiklarimi okuyanlar asagi yukari durusumu bilirler bu mesele gündeme geldiginde. Ben Asmalimescit taraflarini senlendiren meyhanelerin adamiyim daha çok. Bir numaramin Cavit oldugunu çok önceleri yazmistim. Digerleri sonradan gelir. Bana kalirsa, bu tarz mekanlar söz konusu oldugunda, Beyoglu'nda iki temel adacik yer almaktadir: Asmalimescit mintikasi ve Balik Pazari-Çiçek Pasaji bölgesi. Bendeniz ikinci bölgenin pek müdavimi sayilmasam da, belirli lokantalari ziyaret etmeyi ihmal etmem sene içinde. Bunlardan birisi, Çiçek Pasajinin göbeginde yatan, kabak kizartmanin Istanbul'daki tartismasiz efendisi, Seviç'tir. (ki kendisini burada detaylari ile yazmistim). Digeri ise, Nevizade kesmekesinin en sonunda karsilasacaginiz, pek vakur, bir o kadar da alimli Imroz'dur.
Bir zamanlar gittigim Kusadasi barlar sokaginin tuhaf barlarinin kapilarinda insanla göz temasi kurmaya çalisan ve bunu basardiginda mide kaldirici danslarla size yanasmaya çabalayan, bunu da basari ile gerçeklestirdikten sonra, kolunuzdan çekistirip sizi zorla bara sokmaya çalisan adamlar vardi. Bunun tufah bir versiyonunu Brüksel'de, her tarafi deniz mahsülü lokantalari ile kapli köhne bir sokakta da gördüm. Müsteri çekmeye çalismak için bar-lokanta "kapi"larindan istifade etmek, akli basinda insani cidden sinirlendiren bir yöntem aslinda. Nevizade mecrasinda da hemen hemen tüm isletmelerin kapilarinda (ki özellikle yaninizda kadin varsa) "Abi buyur yerimiz var terasta" gibi birtakim cümlelerle sizi içeri davet eden kisiler mevcut. Sudan çikmis balik gibi, insan seline kapilmis dolanan turistlerin üzerinde etkili olabilecek bu tacizkar yaklasimin, bu kentte yasayanlari rahatsiz edebilecegi ne yazik ki anlasilamamis durumda.
Ve sevgili dostlar, Nevizade Sokak'ta, kapisinda birisinin durup da sizi içeri almaya çalismadigi tek mekan, tahmin de edebileceginiz üzere Imroz. Bu önemsiz detay bile, meyhanenin digerlerinden farkli oldugunun ipuçlarini veriyor insana. Mekan size iyi hizmet ve yemekler sundugunu daha kapisindaki tavriyla çitlatiyor adeta. "Benim sana sunacagim bir sürü sey var, yilisiklik disinda" diye fisildiyor usul usul. Iste salt bu sebepten bile, Nevizade'nin incisi Imroz'a gidebilirisiniz Asmali meyhanelerine alternatif aradiginiz vakitlerde. Yeri çok kolay: Istiklal Caddesi'nde Taksim Tünel istikametinde yürürken, sag tarafinizda gördügünüz Çiçek Pasaji'ni hemen geçince, Balik Pazari'na gireceksiniz. Dümdüz yürüyün Tarlabasi yönüne dogru, tezgahlara dizilmis baliklarin simetrisine, sebze-meyvelere bakin. Ardindan, sag kolda Nevizade'yi göreceksiniz. Bu sokagi da dümdüz geçin. Sinir bozucu kalabaliga ve sokagin üzerinde sikisan trafigin anlamsizligina aldirmamaya çalisin. Yolun en sonuna dogru, sag kolda bütün hasmetiyle duran Imroz'a ulasacaksiniz. O daracik bölgede bile, açikta oturabileceginiz masalari mevcut Imroz'un, ama insan seli sizi rahatsiz ederse (ki beni çildirtma merhalesine getirdigini rahatlikla söyleyebilirim) içeride oturabileceginiz bol bol yer mevcut. Bana hayli "Refikvari" görünen alt katta nispeten az masa var, ama gavur tabiriyle "cozy", küçük ve samimi bana kalirsa; üstte "salon", daha tepede ise "teras" bölümleri var. Hepsinde oturulabilir. Ama ben sakin ve muhabbete yönelik bir gece planliyorsam salon bölümünü, daha "goygoy"lu bir gecenin arayisinda debeleniyorsam alt kati seçiyorum.
Ne yaptigini bilen, güleryüzlü, babacan ve esprili garsonlar muzzamdir Imroz'da. Mekanin bu anlamda on puan almasi kaçinilmazdir. Bir meyhanede olmasi gereken en iyi servisi alir, mutlu ayrilirsiniz, kuskunuz olmasin kesinlikle.
Yazimi taçlandiran soguk meze tepsisinden de görebileceginiz üzere, envai çesit mezenin dans ettigi bir seçenekler cümbüsü geliyor masaya. Seçmesi zor. Hepsini yemek ya da tatmak olanaksiz. O vakit, birçok denemeden sonra bendenizin süzgecinden siyrilmis ve ön plana çikmis olanlardan bahsedelim. Öncelikle, soslu torik söylemezseniz hayatinizin hatasini yapmis olursunuz bana kalirsa. Imroz'un özel lezzetlerinden birisi bu. Hem balik, hem meze... Ayrica degme "fine dining" lokantalarinda karsiniza çikamayacak ölçide rafine bir dokunus. Yanina ince ve yumusacik servis edilen lakerdadan siparis edin, korkmayin mezeleriniz fazla "balik balik" olacak diye. Patlican salatasi güzel, ("bir Cavit degil"), ama Köpoglu'su gayet iyi. Soguk meze tabaklarinin muktedir hakimi patlican ise, patlicanin üç çesidinden (salata, soslu, Köpoglu), en lezzetlisi bu bence. Yesil biber arasi peynir getiriyorlar. Aman dikkat! Enfes bir tadi var, ama çok aci olabiliyor. Haydarisi standart, çok etkilemedi beni.
Ara sicaklardan muska böregi, tabak tabak yiyebileceginiz bir güzellik. Kizartmanin insanin içini bayiltan agirligi asla yok. Aksine son kertede hafif bir yemek yiyor izlenimine kapiliyorsunuz. Içideki peyniri hissederek yiyorsunuz. Kesinlikle bir cimrilik söz konusu degil. Kalamar tava da agza layik bir yemek Imroz'da. Pek keskin olmayan bir tarator ile getiriyorlar. Agizda mükemmel bir uyum yakaliyor bu ikili. Benden söylemesi, bir de karides güvecin tadina bakin. Çok lezzetli, bunu rahatlikla söyleyebilirim, amma ve lakin, esas yapmaniz gereken, bu muhtesem güvecin suyuna ekmek banarak harikulade bir samandira keyfine dalmak olmali. Hayatimin en randimanli samandiralarindan birini Imroz'da yasadigimi itiraf etmeliyim.
Mekanin tatlilari ise, bu güzel yemeklerin üzerine yag-seker dengesini kurup insani iyice rahatlatiyor. Kaymakli incir tatlisi ve mustafakemalpasa siparis edin. Agir agir mideye indirin bu arkadaslari bir Türk kahvesi esliginde.
Sonra yerinizden kalkin, insan seline kapilip bir sonraki duraginiza, evinize, baska bir Beyoglu mekanina, ayaklarinizin sizi götürdügü yere gidin.
Yüzünüzde bir gülümseme, midenizde hos bir duygu olacagindan adim gibi eminim.
An error has occurred! Please try again in a few minutes